Bir kombi arıza veriyor. Bakıma ihtiyacı var, birilerinin onu anlamasını bekliyor. Ama hiçkimse anlamıyor. E03 diyor, sikine takan olmuyor. Kombi artık eskiden yapabildiği şeyleri yapamıyor. Sadece kimsenin anlamadığı bir dilde bağırıyor. Kime bağırdığını o da bilmiyor. Bağırmanın kendisi işleve dönüşüyor, böylece her geçen gün diğerleriyle arasındaki mesafe büyüyor.
Bir termos ıslık çalıyor, yalnızlığın şiddetle büyüyen gürültüsüne sesini duyuruyor. Ortalığı saran ciddiyete bir bardak sıcak kahve öneriyor, belki de sadece şarkısıyla eşlik etmek istiyor. Ona göre her şey biraz fazla abartılıyor. Melodisinden seziliyor, termos hiçbir şeyi o kadar da önemsemiyor.
Bir dolabın buzluğu karla kaplanıyor. Durmadan çalıştığı yıllardan sonra buzdolabı artık boşluğun kıymetini anlıyor. Dışarıya kadar taşan buzlar, içerideki malzemeleri sonsuza kadar hapsediyor. Dolap verdiği hizmetlerin karşılığını istiyor. Sahibi içli köftelerine ulaşmak için fişi çekmek zorunda. Ama fişi çekerse köftelerin bozulma olasılığını göze alması gerekiyor. Buzdolabı artık bu köfteleri, bezelyeleri veya sahibini umursamıyor, sadece biraz durmak istiyor.
Bir kumandanın pili bitiyor. Fakat niye kendisine şaplak atıldığına anlam veremiyor. Yapılması gerekenin ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Ama kimse yapmıyor. Yine de kumanda pek şikayet etmiyor, çünkü şaplak yemek onun da hoşuna gidiyor.
Bir vantilatör çalışıyor. Sağında, solunda ve karşısında birileri bunalıyor. Ondan çok şey bekleniyor. O da elinden geleni yapıyor ama yetmiyor. Terden boncuk boncuk olmuş insanlar öfkeleniyor, kendisiyle alay ediyor. Vantilatör kendisine hayrı olup olmadığını düşünmüyor. O sadece dönüp duruyor. Çekebildiği tüm elektrikle, motorunun tüm gücüyle çalışıyor. Ama bu ne onun ne de diğerlerinin işine yaramıyor. Gayret, tek başına bir anlam ifade etmiyor.
Bir doritos alaturka paketi rafında duruyor. Etrafı tozla kaplanmış, kırmızı jelatini günden güne turuncuya dönüyor. Neden diğer cipsler kadar sevilmediğini düşünüyor. Konunun hala haşhaş olduğuna inanmak istemiyor. En azından bir ketçaplı ruffles kadar kıymeti olmamasına içerliyor. Bazen ilk çıktığı günleri düşünüyor. Kendisiyle beraber piyasaya sürülen iki diğer arkadaşını özlüyor. Bazı sabahlar o da diğerleri gibi unutulmuş olmak istiyor, bazen de Aykut Kocaman’ın şu sözlerini hatırlıyor: “bazı çiçekler, bazı topraklarda yetişmiyor”