Çevresindeki kafelerin aynısı olup, farklı olduğunu sanan, sıradan bir Kuzguncuk kafesinin, kabir azabı gibi dar ve küçük tuvaletinden çıkıp, çatık kaşlı kasiyerin ağzından, ödeyeceğim tutarı duymayı bekliyordum… Benim acelemin aksine o slow motion yaşıyordu. Fonda çalan tüm yabancı şarkıları ezberlemiş, kendi kendine mırıldanıyordu. Kafasını kaldırıp, yüzüme baktı. Tekrar ödeme ekranına döndü. Kafasını iki yana sallayıp kendi kendine;
– “Ya reddedecek zaten… Boşver!” dedi.
– “Anlamadım bana mı dediniz?”
– “Reddedeceksiniz zaten önemli değil! 398 lira 15 kuruş… Nakit? Kart?”
Nakit vardı ama kartla ödemek istedim…
– “Neyi reddedeceğimi anlamadım ama temassız ödeyeceğim”. Dedim.
Nazik olmak şartmış gibi sırıttım ama gerilmiştim de. O da aynı sahte tebessümle pos cihazını uzattı.
– “Ayakta işemenizi diyorum. Sorsam reddedeceksiniz biliyorum…”
-Kesinlikle yanlış duydun oğlum saçmalama!-
– “A-Anlamadım!”
– “Yo gayet de anladınız ama daha önce bunun için bir savunma vermediniz, Servet bey. Normal!”
Sinir bozucu bir sakinlikle konuşuyordu. Böyle bir soruya cevap vermeyi edeben kendime yakıştıramam. Şeytan dürtmüyor, tırmalıyor resmen…
Bu ne lakaytlık böyle ya! Yoksa daha önce geldiğimde ayakta mı işemiştim? Gürültülü mü işedim? – Ne saçmalıyorsun gürültülü işemek ne? – Ama adımı biliyor?
Sadece ellerimi yıkadım desem mi yoksa? Kendine gel! Ağzının payını ver, afilli bir laf sok gerekirse, siktir git buradan, hemen!
– “Bu soruya cevap vermeyi edeben kendime yakıştıramam.”
-“Ama ayakta işerim diyorsunuz? Güzel, Okey. Prostat olmak sizin için problem değilse…”
– “Ya biz tanışıyor muyuz? Adımı nereden biliyorsun!”
-“Hemen senli benli oldun bakıyorum? Tanışmıyoruz! Adınız kartta yazıyor.”
– “Böyle küstahca bir hizmetle, bu dükkanı çok çeviremezsiniz, iktisadi olarak. Benden söylemesi!”
– “He sen, iktisatta biliyorsun? Hayret!”
-“Siz, biraz ön yargılı olabilir misiniz? Bu kadar net bir çıkarıma varmanız sizce sağlıklı mı? “
Küçümseyerek bakıyordu artık.
-“Öyle mi diyorsunuz? Aksini iddia edin o zaman?”
– “Sizi buna nasıl ikna edebilirim bilmiyorum ama ayakta işemediğimi korkusuzca söyleyebilirim! Okeyy? Ayrıca, kişisel bilgilerimi utanmadan ihlal etmeniz de suç!
-“Keşke, ayakta işemekte suç olsaydı! Üstüne suçu kabullenmeyip, daha büyük bir suç işiyorsunuz!
Pardon, işliyorsunuz!”
Çattık, belli! Bu kişisel bir meseleye döndü artık!
-“Sen bana müdürünü çağırsana!?”
Yüzüme uzun uzun bakıp, sinir bozucu bir kahkaha patlattı;
– “Ciddi misiniz, Servet bey?”
– “Çağırır mısın lütfen müdür beyi?”
Artık acıyarak bakıyordu;
– “Mısın! Şikayet hakkı doğunca nasıl da cesur oluyor değil mi insan? Merak ettiğim şu; Aynı cesareti en başta neden göstermediniz? Dile getirilmesi mi rahatsız ediyor yoksa ilk defa mı yüzünüze çarpılıyor? Ayrıca, müdürün erkek olduğunu nereden çıkardınız?”
Donakalan sessizliğimden keyif almış olacak ki patlattı kahkahayı…
– “Müdür diyor bir de ya… Elli metrekare bu dükkan farkında mısın? Bak tabela da ne yazıyor?
‘Cafe Rose’ değil mi? Benim adım ne?” Yakasında kurşun kalemle yazılmış isimliği gösterdi; “Gül”.
– “Müdür benim buyur… Hadi et şikayetini…”
İki elini kasaya yaslayıp, keskin bir ifade ile konuşmaya başladı;
– “Tuvalete girdiniz, önce klozetin üstündeki oturak poşetini değiştirmek için cihaza bastınız, o değişirken siz de ayakta işemeye başladınız. Sonra utandığınızdan mı yoksa müsriflikten mi bilmiyorum, sifona da bastınız! Sesler içi çe girerken siz de huzurla işediniz ama beklemediğiniz şey, su tasarrufu yaptığımız için suyun sesinin kısa sürmesi oldu, panikle tekrar poşeti değiştirmek için yine cihaza bastınız. Hem ayakta işeyip ortalığı kirlettiniz hem de işletmeye dolaylı yoldan maddi zarar verdiniz… Siz tuvalete girmeden önce, iki adet kalmıştı ben de sizden sonra değiştiririm diye düşündüm hatta!” Kasanın altından siyah bir uyarı cihazı çıkardı.
-“Ama siz çıktıktan sonra “poşet bitti” uyarısı aldım, bu cihazdan… Hatta, elinizi bile yıkamadınız, ses olsun diye musluğu açtınız da gücendirmek istemediğim için söylemedim!”
Aramızda uzun, derin bir sessizlik oluştu… Bu kez daha yumuşak bir sesle konuşuyordu;
-“Evet Servet bey, Cafe Rose’un müdürü olarak, personelimizin iddiaları oldukça güçlü. Siz bu konu hakkında bir açıklama yapacak mısınız?”
Dut yutan bülbülü tek lokmada mideye indirmiştim… Şaşkın ve utanç içindeydim
-“Güzel… Servet bey, o zaman oluşan zararı da tazmin edelim lütfen. Hijyenik facia masrafınız, totalde Yüz lira. Nakit? Kart? ”
Eril eril eriyordum bu keskin irade karşısında…
– “Nakit. Gül Hanım.”
O eski özgüvenden, eser yok şimdi,
Manyak bir kasiyer, yerle bir etti,
Tutsanız da nafile, düşerim şimdi,
Haksızım dostlarım, haksızım, haksız!
Yorgun hissediyordum kendimi. Üstüne çıkarken, orada değilmişim gibi ezerce çarpıp içeri giren genç kız, görünmez olduğumu da fark ettirdi… Telaşlı kızın ağzından çıkan o lanet soru, son darbeyi vurmuştu;
– “Ayy… Çok geç kaldım… Müdür gelmedi değil mi?”