“kendine yetmeyi öğren.
kimseye ihtiyacın yok.”
Kadıköy’ün ünlü fitness centerlarından birinde Selim içinden bunu geçirdi 80 kg bench press basarken. Bi de içinden şunu da düşündü:
“benden önceki lavuk nasıl 120 kg bastı aq”
Kendisinden önceki adamın eski sevgilisinin onu aldattığı adam olma ihtimalini düşündü ve şunu ekledi:
“kendine yetmeyi öğren.
kimseye ihtiyacın yok”
Neden geliyordu bu spor salonuna Selim? Bunu hep birlikte masaya yatıralım isterim:
a: sağlıklı yaşam
b: o kadar para verdik boşa gitmesin
c: delirecek yoksa spor yapmazsa. vücudunda bitme noktasına gelen endorfin, serotonin ve dopamin hormonlarını arttırmak için
d: daha sexy, daha çekici görünmek için kadınlara
e: ben hala ölmedim demek için
Bu şıkların hepsi var diye geçirdi içinden Selim. Kulağında kulaklık vardı. motive edecek bir şarkı açmıştı. Sahram nazeri, Shirin. Sözlerinin ne anlama geldiğini bilmediği pers bir şarkı. Ama hoşuna gidiyordu. Onu gaza getiriyordu. Bi köşede Rowing Machine’de çalışırken bir yandan da ağlıyordu. Çünkü sırtı dönüktü tüm salona. İçinden konuşmaya başladı:
“Ne işimiz var amk burda bizim? Kimin için yapıyoruz bu egzersizleri? Hepimizin birilerine kanıtlamak istediği bir şey var. İnkar etmeyin sikerim belanızı. Bu kadar testosteron salgılamışken küfür etmek hakkım. Hepiniz mi aldatıldınız lan doğru söyleyin? Hepinizi mi daha iyisi için terk etti kadınlar? Yalancının kafasını patlatırım. Yüzüme bakın itiraf edin. Kaçınız kendiniz için buradasınız lan? İçinizden kaçınız evli, çocuklu ve mutlu ama her şeye rağmen burada?Yalan söyleyenin gırtlağını sikerim. İtiraf edin.”
Bi rahatlama geldi Selim’e. Artık hüznü seçmeyeceğine kani oldu. Çünkü mutluluğun da, hüznün de bir seçim olduğunu çok evvelden sezmişti. Triceps Push Down’larını sürdürdü. Gözündeki yaşları sildi. Şarkıyı değiştirdi.
Ne kadar pisleştiğini fark etti Selim. Sonra asıl cevabı verdi kendine.
“Oyun böyle. Bunu ya kabul edersin ya da fişi çekersin. Seni o kadar seven insan varken fişi çekmek götünün yiyeceği bi seçenek değil. O yüzden bu oyunu sike sike oynayacaksın. Sporunu yapacaksın. Kendine dikkat edeceksin. Sigarayı azaltacaksın. Yalnızlıkla barışacaksın. Akranların evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu, işini gücü dizdi, yürüdü gitti diye ağlamayacaksın. Sen böylesin. Bunu kabul edeceksin.”
“hak ediyorum her milimini
bu dik gülüşün”
Kadıköy’ün ünlü pilates salonlarından birinde Selin içinden bunu geçirdi ABS’sini, bacaklarını, kollarını sıkı tutmak ve ciğerlerini temizlemek için Breatging yaparken. Bi de içinden şunu da düşündü:
“yandaki kızın poposu ne kadar da güzel benim de böyle olur mu acaba?”
Yanındaki kadının eski sevgilisinin onu aldattığı kadın olma ihtimalini düşündü ve şunu ekledi:
“Yine düşsem yine yenilsem sil baştan
Ne mümkün yıkılmak, yine doğruldum bak”
Neden geliyordu bu pilates salonuna Selin? Bunu hep birlikte masaya yatıralım isterim:
a: sağlıklı yaşam
b: o kadar para verdik boşa gitmesin
c: delirecek yoksa spor yapmazsa. vücudunda bitme noktasına gelen endorfin, serotonin ve dopamin hormonlarını arttırmak için
d: daha sexy, daha çekici görünmek için kadınlara
e: ben hala ölmedim demek için
Bu şıkların hepsi var diye geçirdi içinden Selin. Kulağında kulaklık vardı. Motive edecek bir şarkı açmıştı. Melike Şahin Bedelini Ödedim. Normalde yabancı müzik dinlerdi. Bir nevi guilty pleasure’ıydı Melike Şahin. Ortamlarda dinlediğini söyleyemezdi. Ama hoşuna gidiyordu. Onu gaza getiriyordu. Bir köşede Tucked Chin çalışırken bir yandan da ağlıyordu. Çünkü sırtı dönüktü tüm salona. İçinden konuşmaya başladı:
“İyi ki buradayız kızlar. Kendi kendimizi doğuracağız yeniden. Hiç birine ihtiyacımız yok. Biz kendi kendimize fazlasıyla yeteriz. Ben tekim ve biriciğim. Hepimiz biriciğiz. İnkar etmeyin bitches.
Bi rahatlama geldi Selin’e. Artık hüznü seçmeyeceğine kani oldu. Çünkü mutluluğun da, hüznün de bir seçim olduğunu çok evvelden sezmişti. Tucked Chin’i sürdürdü. Gözündeki yaşları sildi. Şarkıyı değiştirdi.
“ne kadar da güzelim” dedi.
“ne kadar da güzel”